Skip to main content

Havva Pınar Kür, 15 Nisan 1943 tarihinde Bursa’da doğdu. Çocukluğu, ailesinin işi dolayısıyla Anadolu’nun çeşitli kentlerinde ve bir süre de Londra’da geçmiştir. Pınar Kür’ün babası matematik öğretmeni Behram Kür ve annesi emekli öğretmen ve yazar İsmet Kür, o yılların Cumhuriyet kuşağı idealist öğretmenlerindendir. Bilecik’te görev yapan aile doğum için Bursa’ya gelir ve Pınar Kür’ün doğumundan sonra tekrar Bilecik’e döner. Aile bir süre sonra da Zonguldak’a yerleşir. Babasının buradaki maden işçileriyle sık görüşmesi ve sol görüşlü bir çevre edinmesinden sonra sıkıntılı günler yaşayan aile 1949 yılında Ankara’ya taşınır. Mine Söğüt’le yaptığı söyleşide kendisini nereli olarak tanımladığı sorulan yazarın bu soruya verdiği cevap dikkat çekicidir: “Çok zor bir soru… Nereli olduğumu pek bilemiyorum galiba. Yaşadığım onca yer arasında en çok İstanbul’u seviyorum, en yerleşik olduğum yer burası, ama… Gene de… Belki konuştukça açılırım, kendime bir yer de bulurum” der. (s.7).

Aile Ankara’ya taşındıktan kısa bir süre sonra yazarın kız kardeşi Işılar Kür dünyaya gelir. Işılar Kür, yazarın çocukluğunda ve sonraki hayatında önemli bir rol oynar. Birbirlerini çok seven iki kız kardeş arasında kıskançlıklar, kavgalar yaşansa da, yazar kız kardeşi için “Bugün en yakın arkadaşım, en güvendiğim insandır” ifadesini kullanır. (s. 15) Pınar Kür’ün annesi İsmet (Zorlutuna) Kür, Bağdat doğumludur. Yaşadığı döneme ve içinde bulunduğu ortama göre çok kültürlü, aktif ve iddialı bir kadındır. Yazarlık hayatı o yıllarda başlayan İsmet Kür’ün ilk şiir kitabı “Yaşamak” ailenin Zonguldak yıllarında çıkar. Daha öncesinde yazdığı piyes de, Halk Partisi’nin düzenlediği bir yarışmada ikincilik ödülü alır. Güçlü, çalışkan ve girişken bir kadın olan anne İsmet Kür, yazarın kişiliğinin oluşmasında, eğitim ve çalışma hayatının şekillenmesinde şüphesiz en önemli rolü oynar. Yazarın hayatındaki bir ikinci güçlü kadın figürü de yazar ve şair olan teyzesi Halide Nusret Zorlutuna’dır. Küçük yaşlardan itibaren yazmaya özendirilen ve yüreklendirilen Pınar Kür’ün teyzesinin kızı Emine Işınsu da bir yazardır. Her iki edebiyatçı kardeşin çocukları da edebiyatçı olur. Yazarın babası Behram Kür ise, Sovyet Devrimi’nden kaçan bir Azeri göçmenidir ve Türkiye’de ailesinden –amcası dışında-­‐ kimse bulunmamaktadır.

Pınar Kür, henüz ilkokul yaşına gelmeden Zonguldak’ta ilköğrenimine başlar. Okuma bildiği için okulda zorluk çekmez. Ertesi yıl ailenin Ankara’ya taşınması sonucu, ikinci sınıfa Kurtuluş İlkokulu’nda devam eder. Yazarın annesi İsmet Kür, otuzlu yaşlarında iki çocuğunu da alarak İngiltere’ye gider. Böylece Pınar Kür’ün Londra macerası da başlamış olur. Kız kardeşi ile yatılı bir okul olan Raymonds School’a başlar. Uyum sürecinde birtakım sıkıntılar yaşayan aile bir yıl sonra Türkiye’ye döner ve iyi düzeyde İngilizce öğrenmiş olan P. Kür Ankara Kolej’e yazılır. Üç yıl sonra babasının Unesco’da görev alması sonucu aile Amerika’ya gider. Ailesi Kür’ü nezih bir semtte bulunan Forest Hill High School’a gönderir. Yazar, bu yıllarda henüz on dört yaşlarında genç bir kızdır. Burada da iki yıl kadar uyum süreci yaşar, uzun süre çevre edinemez ve yalnızlık çeker. Son sınıfta okulun tiyatro kulübüne giren Kür, o yıllarda “anlaşılmayan genç kız romanları” yazmaya başlar. Bu romanları İngilizce olarak yazan Pınar Kür’ün Türkçesi de oldukça iyidir. Zira bilinçli bir kadın olan annesi evde Türkçe konuşmanın yanı sıra çocuklarına Nazım Hikmet, Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar gibi önemli isimleri okutur. Tiyatroyu çok seven ve çocukluğundan itibaren tiyatrocu olmak isteyen P. Kür, on yedi yaşında ilk piyesi “Cowards All”u İngilizce olarak yazar. Bu yıllarda Chris adında tiyatrocu bir gence de âşık olmuştur.

Yazar, ertesi yıl Türkiye’ye kendinden önce dönmüş olan annesinin ve kız kardeşinin yanına gelir. Pınar Kür Robert Kolej’e yazılırken, kardeşi Işılar Kür önce Dil ve Tarih-­‐ Coğrafya Fakültesi’ne, sonraki yıl ise buradan ayrılarak Güzel Sanatlar Fakültesi heykel bölümüne girer. Yazar, aynı yıllarda Robert Kolej Tiyatrosu’nda pek çok önemli oyunda başrol ve diğer rollerde oynar. Oyunculuğu beğenilen yazara Şehir Tiyatroları’ndan teklif gelir. Ailesinin bu duruma şiddetle karşı çıkması sonucunda, P. Kür oyunculuktan vazgeçse de oyun yazmaya devam eder. Sahnelenen ilk ciddi piyesi “İki Başlı Adamın Tek Eli” adlı oyununu koleji henüz bitirmeden yazar. Üniversite hayatı boyunca politikayla hiç ilgisi olmayan yazarın siyasi uyanışı Paris’e gittikten sonra olur. Bununla ilgili olarak yazarın şu açıklaması dikkat çekicidir: “Robert Kolej’de politik hiç bir şey yoktu. Olaylar öbür üniversitelerde de başlamış değil. Benim ilk politik uyanışım Paris’te oldu. Genel bir politika bakışım var tabii. Amerika’da tarih okuduğum zaman Troçki denen adamı çok beğenmiştim. Lenin’i tanıyorum, biliyorum. Ama Troçki’yi de, Lenin’i de, Marx’ı da asıl Paris’te tanıdım, yazdıklarını okudum.” (Aşkın Sonu Cinayettir, s.71)

Pınar Kür, evlilik sonrası Paris’e gider. İktisat Fakültesi öğrencisi olan eşi kendisine daha sonra katılacaktır. Yazar, burada önce bir dil okuluna devam eder, sonra da Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat alanında doktoraya başlar. Paris yıllarında yazar pek çok kültürel, sanatsal ve politik etkinliğe katılır. Eşi ile birlikte sinemalara, tiyatrolara gider, çeşitli yürüyüşlerde yer alır, Paris’i yakından tanır. Özetlersek, yazar ilk ve ortaokulu Ankara’da, liseyi New York’ta, New York’ta başlayan üniversite öğrenimini İstanbul Robert Kolej Yüksekokulu’nda (şimdiki Boğaziçi Üniversitesi) tamamlar. Üniversite öğreniminin ardından beş yıl Paris’te yaşar ve Fransa’da Sorbonne Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat Kürsüsü’nde doktora yapar (1964-­‐1969). Pınar Kür, doktora çalışmasını “Yirminci Yüzyıl Tiyatrosu’nda Gerçeklik ve Yanılsama” konusunda vermiştir. Pınar Kür, tek evliliğini henüz yirmi bir yaşında iken Can Kolukısa ile yapar. Eşi, evlendikleri yıllarda İktisat Fakültesi öğrencisidir. Yazar, eşi ile 1962 yazında tanışır ve 1964 yılında da evlenir. Kür, evliliğinin üzerinden henüz on beş gün geçmişken eğitimi için Paris’e gider. Eşi ise bitirme sınavları nedeniyle daha sonra gidecektir. Can Kolukısa Paris’e gittiğinde herhangi bir eğitim almaz. Pınar Kür ise önce bir dil okuluna ardından da doktoraya kabul edilir. Çift, Paris yıllarında aynı evi paylaşsa da yazarın ifadesine göre evli bir çift gibi değil daha çok sevgili gibi yaşar. Yazarın zaten iyi gitmeyen evliliği beş yılın sonunda boşanmayla sonuçlanır. Pınar Kür’ün evliliğinin dördüncü yılında Emrah adında bir oğlu olur. Genç bir aktör olan Emrah Kolukısa, Fazilet Hanım ile evlenir. Bu evlilikten yazarın tek torunu Cem dünyaya gelir. Pınar Kür, Can Kolukısa’dan ayrıldıktan sonra tanınmış bir avukat olan Mehmet Can Köksal ile beraberlik yaşar. Bu birliktelik beş yıl sürer, ancak evlilikle noktalanmaz. Yazarın, onun dışında bilinen uzun soluklu bir ilişkisi olmaz. Yazar, halen Taksim’de oturmakta ve yalnız yaşamaktadır. Yazları Ayvalık’taki evinde tatil yapan P. Kür, torunu Cem ile vakit geçirmekten de büyük bir mutluluk duyar.

Yazar, 1971-­‐1973 yılları arasında Ankara Devlet Tiyatrosu’nda dramaturg, 1979-­‐1995 yılları arasında aralıklarla İstanbul Üniversitesi’nde okutman olarak çalışır. Yazarlığın yanı sıra gazetecilik görevinde de bulunan Kür, çeşitli gazete ve dergilerde tiyatro eleştirileri yazar, çok konuşulan röportajlar yapar. İngiliz ve Fransız edebiyatından pek çok eseri Türkçeye kazandırmış bir çevirmen olan yazar, 1996’dan bu yana İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Medya İletişim Sistemleri Bölümü’nün öğretim kadrosunda görev yapmaktadır. Pınar Kür, romanlarını ve öykülerini aşk, iktidar ilişkileri (kişisel-­‐siyasi), cinsellik, kadın ve cinayet gibi konular etrafında şekillendirmiştir. Yazar, bu konuları hemen her eserinde belli bir düzeyde bir araya getirmiştir. Pınar Kür, birkaç siyasi ve toplumsal olay hariç, ulusal, sosyal ve toplumsal herhangi bir konuyu ele alıp incelememiştir. Özellikle öykülerindeki konuların soyut olduğunu söylemek mümkündür. Konuları bakımından birbirini tamamlayan ilk öykülerinde, yaşamdan kopuk insanların dünyalarını ele almıştır. Akışı Olmayan Sular adlı kitabında, duygusal yanı ağır basan ve erkeklerin ağzından anlatılan öyküleri toplamıştır.

Yazarın ilk romanı, Yarın… Yarın… ‘dır. Daha ilk romanı Yarın… Yarın… ‘da, Şeyda ile Selim’in aşkı şeklinde karşımıza çıkan aşk konusunun, Küçük Oyuncu’da Semra ile Özer arasında, Bitmeyen Aşk’ta Nilgün ile Sinan arasında yaşandığını görürüz. Hatta benzer bir aşkın varlığını Bir Cinayet Romanı ve son romanlarında da görürüz. Aşkın yanında bir diğer önemli konu da iktidar ilişkileridir. Bu ilişkiler kimi zaman iki farklı siyasi görüş arasında (Yarın… Yarın… -­‐ 12 Mart Olayları) yaşansa da konunun daha çok kişisel üstünlük ve erk mücadelesi şeklinde işlendiği görülür. İlk romanı Yarın… Yarın… ‘da entelektüel burjuva-­‐ devrimci çevreleri yetkinlikle ele aldığı kabul edilir. Bu çevrenin kişilerini anlatırken küçük bir ayrıntıdan hareketle bir roman kişisi yaratması, Pınar Kür’ün bu çevreyi iyi tanıdığını gösterir. Son üç cinayet romanında, yazar ve aynı zamanda romanın kahramanı Akın ile matematik profesörü Emin Köklü’nün mücadelesine tanık oluruz. Burada hem kişiler hem de matematik ile edebiyat (yazarlık) mücadelesi karşımıza çıkar. Pınar Kür, yazar-­matematikçi çekişmesinin devam ettiği bu kitaplarda yalnızca birinin diğerine üstünlüğünü değil, böyle bir gerilim oluşturarak ikisinin de birbirinden beslendiğini göstermeye çalışır.

Yazar, hemen her romanında kadın sorunlarına da eğilmiştir. Kadının toplumsal ve sosyal yönü kadar onun iç âlemini, hayallerini, beklentilerini, duygu ve ruh dünyasını da inceleyerek gözler önüne serer. Bu nedenle yazarın romanlarında ana karakterin genellikle kadınlar olduğu gözlemlenir. Bu kadın kahramanlarında daha çok orta sınıfa mensup, eğitimli, kültürlü kadınlar olduğu görülür. Pınar Kür’ün kadın konusundan ayrılmayacak ve de özellikle ilk romanlarında karşımıza çıkan cinsellik konusu Asılacak Kadın romanında başlı başına ele alınır. Cinselliği bu kadar açık işlemesi, bu konuda yazarın pek çok eleştiri almasına neden olur.

Yazarın bir üçleme şeklinde karşımıza çıkan son romanlarının konusunun cinayet olması, P. Kür’ün yazın hayatında yeni bir konunun yanında yeni türler ve de yeni teknikler denemesine yardımcı olur. Pınar Kür’ün romancılığında “postmodern doğrultuda yeni bir aşama” olarak kabul edilen Bir Cinayet Romanı ise, Türk romanında yeni arayışlara örnek gösterilir. Yazar, hem içinde cinayet işlenen polisiye türde bir roman hem de bu roman aracılığıyla polisiye tür üzerine yazılmış bir üst kurmaca sunuyor. Bir Cinayet Romanı ile başlayan bu arayış, Sonuncu Sonbahar ve Cinayet Fakültesi’nde benzer şekilde devam eder. Yazarın romanlarında okuyucun ilgisinin sürekli diri tutulmaya çalışıldığı görülmekle birlikte özellikle polisiye türdeki son üç romanında da düğümlerin iyi atıldığı ve merak unsurlarının başarılı bir şekilde kullanıldığı gözlerden kaçmaz. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, özellikle polisiye romanlarında olayların gelişmesini sağlayan rastlantılara çok fazla yer verilir. Bu da roman kahramanları arasında kurulan rastlantısal bağları zayıflatır. Sonuç olarak, rastlantısal olay ve kişilerin çokluğu, eserlerin başarı şansını, kurgu da olsa olayların inandırıcılığını azaltır.

Akışı Olmayan Sular adlı ikinci öykü kitabı 1983 yılında yayınlanır. 1984 yılında Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanır. Kitapta birkaç öykü hariç çoğunlukla erkek kahramanlar ön plandadır. Son öykü kitabı Hayalet Hikâyeler Mayıs 2004’te yayınlanır. Hikâyelerdeki kahramanlar geçmişle bir hesaplaşma içindedirler. Öykülerin kahramanları geçmişlerinde açık kalmış kapıları sonsuza kadar kapatabilmek uğruna tuhaf ziyaretçilere ister istemez kulak verirler. Ancak kimi yaşamındaki gizemin peşine düşerek yüzleşmeyi tercih ederken, kimisi de gerçeklerden kaçıp unutmayı seçer.

 Turkish

References

Kaynak:

  • Aşkın Sonu Cinayettir: Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat, Mine Söğüt

Category: Öykü YazarıRoman yazarı

Works:

Yapıtları:

Romanlar:

  • Yarın… Yarın… (1976)
  • Küçük Oyuncu (1977)
  • Asılacak Kadın (1979)
  • Bitmeyen Aşk (1986)
  • Bir Cinayet Romanı (1989)
  • Sonuncu Sonbahar (1992)
  • Beşpeşe (2004)
  • Cinayet Fakültesi (2006)

Öykü:

  • Bir Deli Ağaç (1981)
  • Akışı Olmayan Sular (1983)
  • Hayalet Hikâyeleri (2004)

Söyleşi/Anı:

  •  Aşkın Sonu Cinayettir: Pınar Kür ile Hayat ve Edebiyat, Mine Söğüt

Ödül:

  • 1984 Sait Faik Hikâye Armağanı, Akışı Olmayan Sular ile

Sinemaya Uyarlanan Kitapları:

  • Bir Kadın Bir Hayat (1985), Yönetmen: Feyzi Tuna
  • Asılacak Kadın (1986), Yönetmen: Başar Sabuncu
  • Yarın Yarın (1987), Yönetmen: Sami Güçlü
Category
Öykü Yazarı